şimdi ben bir şey okuyordum, diyor ki... işte biz fetusken duymaya başlıyormuşuz ya .. bebeler doğar doğmaz, daha 24 saat geçmeden kalp atışlarını ölçmüşler bu sıpaların. anne konuşurken kalp atışları yavaşlıyormuş, ama sadece anne konuşurken. annenin sesine gidiyor kulağı. zira zaten kalbimiz de yavaşken en iyi alır uyarıcıyı. kalbimiz bi hızlı çarptı mı elimiz ayağımız dolaşır. burdan sonrası spekülasyon. ya kalp hızlı atıyor diye beceremiyoruz bazı şeyleri, ya iyi beceremediğimiz için kalp hızlı atıyor .. neyse. bebeler dinliyor, tanıyor diyorduk anayı, öyle de bağlanıyorlar gibi.
bazen duyuyor gibi olmuyor muyuz bazı insanların seslerini? duyuyorduk sanmıyor muyuz önceden? biri bize konuşup, konuşup durmuş sanki.. kimse de duymuyor sanıyormuş. acaba böyle, kendi kendimize konuşurken birileri duyar mı sesimizi. tekrar duyunca tanır, nerden tanıdığını bilemez mi? şöyle diyeyim, tanıdığı için tanır ama daha önce tanıdığını bilemez mi bilinç düzeyinde? o iki kişiyi birden birbirbirine yaklaştıran şey zamanında kendi kendine söylenip durmuşluk mudur?
tanımak yani.. zamanla mı birden mi olan bir şeydir? ve eğer her şey birden olmuş oluyorsa, ama hiç bilemiyorsak.. şimdiye kadar her şeyin zaten olup bitmiş olduğunu söyleyemez miyiz? olmuş bitmiş, ama tekrar olacak. işte, var olmak böyle bir şey sanırım. "yok olmak" bir oksimoron, "var olmak" ve "var etmek" ise yazgımız gibi.
şimdi yazgı diyorum da, determinizmden kelli bir yazgı değil bu. mistik süreçlerdeki sistematikliğe kasıt belki. ama epeyi bir mantık sapması olduğunu da anlamışsınızdır. zira bebek de zaten annesinin sesini "duyarak" tanıyor. tanımak diyorum yani. bir ben var benden içeri, öyle iyi tanıyor ki seni. bir ben daha var ki zamanla tanıyacak işte ancak. şöyle yani, bu seni duyan benden içeri tanıştırıyor sanırım ilk öteki benden'e. he ya, öyle olsa gerek. nerden nereye geldim yahu, harfli düşüneyim istedimdi sadece. ben aslında muna zul dinleyip güney amerika'ya sürmek istiyordum olmayan arabamı. çok bira içtim, belki ondandır.