a gentle reminder

Haziran 16, 2008

 

sus

çekmeye çalışıyordu ama nafile, sürekli somurtuyordum, iyi ki başka biri değilim diye düşünüyordum, başka biri olsam kendim gibilerle karşılaşabilirdim, tanrım, bu çok korkunç olurdu, korkunç.

aslında bakarsanız o da daha aşağılık biri değildi, ama uğraşıyordu, fakat ne kadar uğraşırsa o kadar yüzleşmek zorunda kalıyorduk bu başarısızlık hissiyle, bana nasıl katlanabiliyor? bana nasıl katlanabiliyor?

köşede bir restorana giriyoruz. yine sadece 'aç' olmamdan dolayı bir şeyler yiyeceğim, bunu düşünüyorum, canımı sıkıyor. o da yiyecek. pilav neden getirmediler? biraz dikkat eder misin. salata istemiyorum. evet, hayır onu da istemiyorum. istemiyorum dedim. hayır hayır,

hayır, sorunun ne olduğunu bile sormayacak.
beni böyle kabullenmiş işte.
sorunu kabullenmeyen bir ben varım. beni böyle kabullenmesi ne kadar üzücü,
biliyor
bildiğini biliyorum
benim için birçok şey çok zor,
biliyor.

şimdi bile beni yasa boğabilecek bir his,
umutsuzluk, dahası zavallılık

sorduğu soruda vuku buluyor. tüm iyi niyetiyle soruyor, benimle daha fazla vakit geçirmek adına bir plan işte, delirtmek istiyor beni,
tabii ki kabul ediyorum.
yemeye devam ediyorum, yutamıyorum, kafamı kaldıramıyorum, işte yine o his, bir süre ağlamayınca her şey daha da zor oluyor, zor geliyor, elbette ağlamayacağım, bunu geçiştirebilirim, yapabilirim, yapamayacağımı biliyorum, hadi, hadi, 10'a kadar mı saymalı? gözlerimi nereye çevirmeli? lanet olsun ne yapmalıyım? olmuyor,
elbette başaramıyorum, elbette ağlıyorum
şansım varsa o görmeden birkaç gözyaşıyla atlatabilirim.
boğazımdan geçen lokmalar engel oluyor sanki buna. yemek yerken ağlamak. sanki hayatta yaptığımızın özü bun benzer bir şey. yaşarken ölmek gibi, zorla yaşamak gibi, ne bileyim?
gördü işte. lütfen umursama. lütfen bir şey sorma. bırak usulca ağlayayım.
bana bakıyor, gözlerini tabağına çeviriyor, bana üzülüyor, çok üzülüyor,
bana üzülmesine çok üzülüyorum. kahroluyorum. oracıkta ölmeliydim. orda ölseydim keşke. gözleri doluyor. sanki ölüm var masada. ne var, ne var, NE VAR? NOLUYOR? NEDEN AĞLIYORUZ?
onu öyle görünce daha da çekiliyor derim, gelecek yok orada. ağlamama ağlıyor. neden ağladığımı bile bilmeden ağlıyor. en beteri de bu. bana nasıl katlanıyor?

tuvalete çıkıyorum. bir sigara yakıyorum. öyle çekiyorum ki dumanı içime filtre ıslanıyor. ıslandığını fark edip hemen atıyorum. dişlerimi fırçalayıp iniyorum aşağıya, bu trajediye bir son vermeliyim artık

veriyorum.
sesleri duymaya başlıyorum tekrar. her şey o ucuz, sahte dünyaya 'ait' olmaktan memnunmuş gibi yapmaya devam ediyor, sanıyorum, sadece sanıyorum

sokağa dikiyorum gözlerimi. kalp ritmimi yavaşlatmak için derin nefesler alıyorum. belki bir şey bile söyleyebilirim.
yorgunum, olmuyor,
biliyor
bildiğini biliyorum,
susuyorum, susar gibi susuyorum,
susamış gibi susuyorum,
yorgunum. biraz.

Comments:
sakin ol.
 
hani sen de ağlamayanlardandın, ağladın işte.
az kalsın beni de ağlatacaktın, ağlasam keşke.
 
ağlaklaştırılabilirlik
 
halbuki ... var
 
sekiz ay kadar blogumu kapamıştım. blogumu kapayınca takip de etmedim takip etmeye alıştığım üç beş blogu.. biri de sen.. geri döndüm selam etmek istedim. sevgiler.
 
Yorum Gönder



<< Home

Archives

10/2006   11/2006   12/2006   01/2007   02/2007   03/2007   04/2007   05/2007   06/2007   07/2007   09/2007   11/2007   12/2007   01/2008   05/2008   06/2008   09/2008   10/2008   03/2009   05/2009   09/2009   01/2010   08/2010  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?