a gentle reminder

Ocak 10, 2007

 

delirme, aklimda her zaman var bir seyler.

bence 2007 fena degilmiş. yani bir hoş geldi kendisi bana. 007 ile biten bir yıl nasıl kötü olabilir bilemiyorum. bir çıt katizma var yani, saçı başı dağılmadı falan gelirken. ama çok fena sarhoş oldum, üstüme şampanya patladı yeni yıl gecesi, geleneksel japon dansı yaptım falan. herkes bir çıt birbirine yavşadı, birine tokat attım, beni bir geyikle kapkaranlık bir hücreye kapattılar sonra. bunun antilopu yok mu falan diye biraz bırbır ettim, her neyse işte, saçmasapan kısaca.

kaç gündür de yazasım yoktu ama bir kaç not almışım köşeye, hiç de yapmadığım bir şey. yapana da güvenmem. dışarı çıkarken şemsiye alanlara güvenmediğim gibi. ya da neydi, kings of convenience dinleyenlere mi? yani onlar da pek tekin tipler değillerdir kesin. her neyse yahu. bir makalenin arkasına aldığım not şu: şakşakçı, beynini yiyen balık. bunelan? dedim tabii demin bakınca. şakşakçı haha. sonra hatırlamak için biraz çaba sarf etmem gerekti. şöyleydi sanırım, ben yine günlerden bir gün kitaplarımı makalemi falan alıp bir kafeye gittim. ama gün cumaymış. makale de ökkküz gibi zor böyle. sakin kafa, keyif falan lazım. her neyse o kadar karda yürü git, bir de oturacak tek bir masa olmasın mı? yani bu ne demek ben de bilmiyorum. ne demek şimdi "oturacak tek bir masa olmasın mı", masa yok mu, tek bir tane mi var, anlaşılmıyor bela gibi. masa var mı yok mu? aman. bir masa vardı işte, ama bu orası için çok tuhaf bir şey çünkü gayet sakin, en fazla 3-4 masanın dolu olduğu bir kafe, kitabevi içinde, cici bir yer. neyse gittim boş masaya oturdum, kahvemi istedim, ardından da telefon çaldı arayan margaret thatcherdı (miray özkkök). ya ne kadar geyiğim bugün lanet. neyse kahve geldi okuyoruz falan, bok gibi gürültü, tam böyle cam kenarında ve benim yarım metre ötemde olan iki sandaliyeye gitarı olan iki adam oturdu. eyvah dedim. allahımneydibenimgünahım dedim. müzik günüymüş. tam da önlerindeki masadayım yani. napayım. okuyorum. neyse, şarkı bitiyor, teşekkür ediyorlar falan, birkaç tip alkışlıyor. ben de kabak gibi hem ortada, hem önlerinde olduğumdan ben de alkışlıyorum. tabii bir zaman sonra artık yorucu oldu bu her şarkıdan sonra alkışlama tribi. bir yandan da sürekli ilk alkışı başlatana beddua ediyorum falan, yani millet yemek falan yiyiyor çançan konuşuyor hiç fark etmeyecekler şakşakçı olmasa şarkının bittiğini. akustik falan takılıyor orda adamlar country kafası falan neredeyse. bir yandan beynini yiyen balıkları okumaya çalışıyorum. bir yandan da her şarkıda alkışlamayayım artık yani ne bileyim falan diye düşünüyorum ama şarkının sonuna yaklaştıkça dikkatim dağılıyor, bir panik oluyorum falan (adamların yarım metre ötemde olduğunu söylemiştim di mi?). şimdi bir saattir alkışlıyorum birden alkışlamayı kessem aptal olur diye düşünüyorum. iyice aptallaştım böyle. bok gibi oldu. sonra insanlar yavaş yavaş gitmeye başladılar. birkaç masa var ama hala şakşakçılar orda. ben de alkışlıyorum falan. sürekli bir alkışlama halindeyiz. şarkı bitiyor pavlov köpeği gibi alkışlıyoruz. artık konsantrasyon falan sıfır bende, arada da beynini yiyen balığa şaşırıyorum ulan falan diye. ne göreyim, şakşakçı da gidiyor! şöyle bir rahatladım, sonra hemen kalbime bir ağrı girdi resmen. yani bu teşvikci şakşakçı gitti diye, 3 masa kaldı diye alkışlamayı kessem rezalet ötesi. böyle terledim resmen. yani büyütüyorum sanmayın cidden böyle kasılmadım ne zamandır. bilemedim ya da çok mu kahve içtim diye oldu acaba? şarkı bitti yine, ben alkışladım ardımdan 95 yaşında iki kişi daha alkışladı. elebaşı benim yani artık. bu daha zormuş. sanki kafeye sadece adamları dinlemeye gelmişim, teallaam. sonra bir kız geldi arkamdaki masaya oturdu. şarkı daha biter bitmez alkışladı falan. oh dedim kurtuldum ya. böyle bir rahatladım, 95 yaşındaki çift de gidince tek alkışlayan olmayacam diye. aha dedim şakşakçı geldi. bu görevi hemen ona devrettim böyle, tabii son 2 saattir alkışladığım için alkışlamayı kesmedim ama artık yalnız da değildim. kızı da taa 3 ay öncesinden falan tanıyorum bu arada. baktı bana nerdenhatırlıyorum gibi, ben de döncembensana gülümsemesi atıp kitabıma dönmüştüm. neyse adamlar bitirdi müziğini. böyle resmen zekaat vermiş gibi oldum. o da ne demekse. okudum biraz, toparlandım, giderken oturdum kızın masasına.

dedim işte biz şurda tanışmıştık, öyle bir kısa konuşma, sonra kızla fransızca konuşmaya çalıştığımızı hatırlıyorum çatpat, sonra ben ona fransızcaya burda nerde devam edebileceğimle ilgili sorular sordum. o da eve gidecekti birlikte yürümeyi teklif etti. olur dedim. neyse o konuda bayağı yardımcı oldu bana. fransızca koşuşturması olacak yine bir çıt hayatımda. kız yolda bana görüşelim, satranç oynuyor musun, satranç oynarız falan dedi. yani çok tuhaf bir andı. daha önce bana hiçbir kız satranç oynayalım mı dememişti. çok etkilendim. oynamaz mıyız beyaa diyesim falan geldi. severim zira çok oynamayı. öyle işte, şakşakçı satranççı bir arkadaşım var artık. mutluyum.

bugün winnipeg hippileriyle tanıştım bir kafede alakasız, ve acayip komik anlar yaşadım. kızın teki beni bir binanın 3. katına çıkardı fransızca öğreniyoruz diye, gittim falan iki koltuk var odada. dedim kim biliyo fransızca. kimse dedi hatun. haha ya öyle şey mi olur kim öğretecek falan diyorum. ellerine bir çocuk kitabı almışlar, tavşan helikopter uçuruyor falan, biri de ingilizceye çevirmeye çalışıyo ordan kelimeleri, hepsi pek heyecanlı. hiç biri daha önce fransızca görmemiş falan. ilk buluşmalarıymış. fransızca hiç bilmeyip öğrenmek isteyen kanadalı hippilerin ilk buluşması. yani çok duygulandım ben. 9-10 kişi falan vardı odada kimse de çıkıp böyle de fransızca öğrenilmez demedi. ben de manyakbunlarherhalde diye bakınıyorum öyle, bi bok anlamadım. arada yardım ediyorum gururlanıyorum vs. öyle acayip bir akşamdı.

eve geldim çet yaptım. çet çok vaktimi alıyor sanırım.

belle and sebastian'ın, "en cici gruplar" kategorisi olsa ilk sıraya yerleşeceklerini söylemiş miydim? yani resmen kelimenin tam anlamıyla ciciler. pastel boyalı resimlerden şarkılar söylüyorlar bize. fans only diye bir dvd'leri de var ki, dünyanın tüm bokundan pisliğinden her sıdkınızın sıyrıldığı an izlemeye dalsanız hemen iyileşecekmişsiniz gibi, paralel bir boyutta geçecekmişsiniz gibi, gibi değil öyle. allahım o kadar güzel ki. tüm gün evde otursam sigara içsem zozom olsa yemek yesem kahvemi içsem onu izlesem falan olur. bildiğin olur böyle. mis olur.

niyse. şey. aa beynini yiyen balığı anlatmadım. çok ilginç bir vaka o, bir dahaki blogda anlatıcam söz, yine bi ton yazdım.

Comments:
güle güle okuyordum tam sona gelince beyniniyiyenbalığaneolduya diye soracaktım ki sen de sormuşsun zaten. sabırsızlıkla bekliyorum. 2007 ilginç başladı hakkaten. 2006 kötü bitti ama 2007ye geçerken sanırım bi zaman tünelinden birşeyler düştü birilerinin kafasına, 2007 pek bi hoş geldi. nazan değmesin diyerek murakami okumaya doğru yöneliyorum. ve eğer okumadıysan, bir ara oku diyorum, bunasılbirşeydir diyerek hayretler içinde okuyorum.
 
murakami cok istiyorum okumak ama tembel bir insanim sanirim, ama kesin okuycam. dun zadie smith - white teeth aldim ona basladim. o da guzel gidiyor gibi. sonra murakami okuyayim, Norwegian Wood mu?
 
en cici grup olduklarına kuşku yok fakat en fazla kanatabileceklerden de biridir sanırım. fold your hands child, you walk like a peasant dediğime cuk oturan bir albüm bence.
bu ara a gentle reminder'dan çağırışım, gentle waves'i de katmak lazım en ciciler arasına. ne de olsa isobel campbell, mark lanegan gibi bir dingili(bu anlamda) bile dize getirmiştir..
 
bir zamandir devam eden postlara muzik linki ekleme aliskanligim oldu. dunya buyuktu, hayat buyuktu ve benim devamli gezip gosteresim, dinleyip dinletesim geliyordu. ben zaten hergun uykudan yeni umutlarla, projelerle kalkan bir insanim, enerjim neye yetiyorsa yapabildigimi de yapmak isterim derken..

iste dun postu yazarken calan sarkiya baktigimda bu guzel sarkinin kings of convenience'a ait oldugunu gordum. aman tanrim bu nasil bir heyecan, nasil bir ikircikli duygu. ya simdi bunu yuklersem ve ben 17 yasinda bir teenager olursam, ya simdi bunu yuklersem ve 'aa, kiza bak ne dinlüyoo!' olursam ?!!!

hayir, hayir, tum gucumu topladim ve o sarkiyi oraya koydum, dostum herkes bu guzel sarkiyi dinlemeliydi cunku ama ben 1.70 boylarinda, hafif külolu, cekingen bir bobiyim. siyah ojelerim yok ve korn sevmem ve ben metal, rock dinlemem, tek gozlemledigim ise kings of convenience dinleyenlerin 16-17 yaslarinda, kumral kizlar olup es zamanli olarak metal dinlemeleridir.

lenore baa vurma, bei sev.
 
Yorum Gönder



<< Home

Archives

10/2006   11/2006   12/2006   01/2007   02/2007   03/2007   04/2007   05/2007   06/2007   07/2007   09/2007   11/2007   12/2007   01/2008   05/2008   06/2008   09/2008   10/2008   03/2009   05/2009   09/2009   01/2010   08/2010  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?