a gentle reminder

Kasım 03, 2006

 

the disposable desire.

bugün bitmek bilmeyen günlerden bir başkası (saat bin, uyumadım ama uyumayacağım anlamına gelmeyen bir uyumadım ve şimdiden nefis bir kahvaltı planı yaptım ve parantezi kapattım). okuldan, ayağımın altındaki yarı buz karları çıtlatarak evime gelip, yemek yapıp american beauty izlerken bir yandan yemeyi (e hepp yemek?), işte böyle şeyleri falan planladım. filmi tekrar izlemeliyim dediğim gece cnbc-e'de gösterilmesi ayrı tuhafmış. bu filmin benim için ne kadar değerli olduğuna ancak "değinebileceğimi" sanıyorum, içimde bir şeyleri büyütmüşlüğü dün gibi. bugün de tekrar izliyor olmanın, ve nefis hissediyor olmanın sevinciyle aklıma geldim. saçmasapan, fenomenolojiden öteye geçemediğimiz bir sınıfta yaptığım sunum notlarımın başına kendime bir not yazmışım, unutmuştum bile, afacan. işe yarayacağını pek tahmin etmezdim ama yaklaşık iki saat "bullshit" konuşuyor olmanın üzerine, başlamam gereken an öyle güzel süslendi ki bir an, yenilenmiş hissettim. o hissi taşıdım eve. odama. yemeğime. filme, hasta olduğum adama (tabii ki spacey) bakan gözlere. sanırım onun da tam yenilenmiş hissettiği bir andı ve şöyle dedi, "its a great thing when you realize that you still have the ability to surprise yourself". durdum. karşılaşıp konuşan iki insan geldi aklıma. biri diğerine hiç haberdar olmadığı bir şey anlatıp duruyor, durum çaresiz. anlatıcı olan aktif, pasif dinleyici, ya anlamaya, ya hatırlamaya çalışıyor ve lanet olsun işte bilmiyor adam. ordan nasıl oluyorsa bir üçüncü kişi dahil oluyor diyaloğa, "haaa, şundan bahsetmiyor musun?" diye. aktif adam parlayan gözlerle ona dönüyor ve şevkle devam ediyor anlatmaya. artık birlikte.
öyle bir birliktelik anı yaşadık işte. filmler böyledir sanki. hem pasif hem aktif olandır. dokunarak itmez bizi. bizim "onu" gördüğümüzü sandığımız an, aslında onun da bizi "görebildiği" andır. bu yüzden büyütür içimizdekileri.

eskişehir'de bir bar geldi aklıma sonra. 2001. o zamanlar yeni açılmıştı, ismini bile hatırlamıyorum ama oğlumla ikinci içkimizi içtiğimiz, ilk iddiamıza sahne olmuş bir bardı. hatta o gece bile olabilirdi. bazı tınılar geliyordu kulağıma ve ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordum, ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. bir şeyleri hatırlamaya çalıştığım bir kaç saniyeyi beş sene sonra hatırlamam çok saçma. sonra günlerce o melodiler yine gezindi aklımda ve bir hafta sonra falan hatırlamıştım. plastic bag theme.

hafıza, içinde en iyi değişim olan anları barındırır. bir an, bir kelime veya bir bakış sende bir şeyleri değiştirmiştir ama onu hatırlayamazsın. o "anı" hatırlarsın. belki mavi bir vazoya bakıyorsundur veya çalan şarkıyı mırıldanıyorsundur o an. ya da, aklın karışmıştır. bir yandan bir şeyleri hatırlamaya çalışıyorsundur, belki. birden, tatlı bir gülümseme seni değiştirir, geleceği çizer. sen bunu hatırlayamazsın. ama o değişim o anı hep hatırlatır. vazo belki yeşildir. neden oradaki yeşil vazoyu hatırladığını düşünürsün.. belki de bu bizi daha da kanatmamaya yarayan bir savunma mekanizmasıdır.

bazı küçük plastik (ama küçük ve plastik kaldığı sürece aslında sonsuza kadar sürebilecek) neşeler daha büyük arzulara iter insanı. ne olduğunu bilmediğimiz bir sürü şeyi isteriz, ve sonucunda bir o kadar da ne olduğunu bilmediğimiz bir sürü şey sıkar canımızı. hatta bazen bir şeyi çok isteriz, o kadar çok isteriz ki, kör eder bu bizi. sonra bir şekilde görmeye başlarız ama artık sımsıkı yummalıyızdır gözlerimizi.

"be careful what you wish for."

midem bulanıyor. şu an, bugün bir arkadaşımı tavuk kılığında yumurtaların üstünde otururken muhteşem imgeleyebildiğim için sonraki 10 dakika boyunca kalp krizine varabilecek kadar abaran kahkahalarımı hatırlayıp eğlenmek istiyorum.

Comments: Yorum Gönder



<< Home

Archives

10/2006   11/2006   12/2006   01/2007   02/2007   03/2007   04/2007   05/2007   06/2007   07/2007   09/2007   11/2007   12/2007   01/2008   05/2008   06/2008   09/2008   10/2008   03/2009   05/2009   09/2009   01/2010   08/2010  

This page is powered by Blogger. Isn't yours?