dün gece komşuları "the science of sleep"e çağırdım. dünya üzerindeki en sevimli "japaaaaan" gak'u (gak! diyorum ben kısaca), koşarak geldi benimle. filmi benden çok sevdi. ben biraz sıkıldım ama sıkılganlığımdan. yoksa film tabii ki güzel. ama müzik motive edemedi beni sanırım.
"beni neden çok sevdiğini şimdi anladım, herkes çok sıkıcıymış." gibi bişeyler karaladığımı buldum rüya defterime. tanıdıktı ve kaybettiğim bir tanıdıklığı özler gibi sevdim.
karları çıtırdatarak geri döndük masadaki çay poşetlerine. klasik kısa hikayeler üzerine söyleyebileceğimiz en fantastik şeyleri söyledik. sylvia plath andık ve sustuk. tokyo veya winnipeg'de olmanın yabancılaşma üzerinde etkisiz eleman olduğuna karar kıldık ve lost in translation'ı sevdik.